Genel Duyurular,  Güncel Yazılar

Eğitimde Yeni Paradigma: Algıcılık olabilir mi? New paradigm in education: Could it be perceptionism

Not: https://youtu.be/zo3jAzPTJyo (Hakikat Sonrası Dönemde Yapay Zeka ve Eğitime Etkileri)

Paradigma kavramı, yaşamımızdaki değişim, dönüşüm ve yeni oluşumları daha iyi anlayabilmek için kullanılmaktadır. Paradigma, belli bir zaman dilimi içinde bir insan gurubunun düşünme biçimi ve davranışlarını belirleyen bir dünya görüşü, bilgi dayanağı, bir izlenceler bütününü açıklamak için kullandığımız bir terim  olarak tanımlanabilir.  Aslında, canlıların yaşamları boyunca çevrelerinde oluşan değişimlere bağlı olarak yaşama verdikleri anlam da değişmekte sonuçta yeni paradigmaların ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Şimdi yakın tarihimizde olan değişimler ve bunların yaşamımıza olan etkilerini anlayabilmek için neler değişmiş kısaca bir bakalım. Özellikle, son iki yüz yıl içinde gerçekleşen endüstri devrimlerinde oluşan değişimler yaşamımızı derinden etkilediği için buna bağlı olarak sahip olduğumuz paradigmalarda da değişimler gerçekleşmiştir. Kısaca artık hayatımızda nesnelerin İnterneti, WEB 3.0, Makina öğrenmesi, Yapay Zeka, gibi terminolojinin yanı sıra bilinç aktarılabilir mi? İnsanlara çip takılabilir mi? Gibi nur topu sorularımız olmuş durumda. Bu kısa girişin bütün sorulara ve yenilikleri açıklamaya yetmeyeceğini biliyorum ama bir an önce bu değişimlerin Eğitim-Öğretim ortamlarına nasıl etki yaptığı konusundaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Endüstri devrimlerinin etkisi sadece üretim ve teknolojik değişimlere neden olmakla sınırlı kalmamaktadır. Bu değişimlerin insan profilleri de değişime bağlı olarak değişmek zorunda kalınca buna uygun EĞİTİM ve ÖĞRETİM değişimlerini de beraberinde getirmektedir. Fakat, paradigma değiştirmek “din değiştirmekten zor olduğu için” henüz işin tam olarak farkına varabilmiş değiliz.  Çok uzun zamandır “Bilmek yetmez, Yapabilmek gerekir, bilenler kusura bakmasın Google’ı işe aldık” diye yazarken birden yaşamımıza  Yapay Zeka tabanlı uygulamaların girmesiyle birlikte kullandığım bu cümleyi gözden geçirmek zorunda kaldım ve yeni hali “Bilmek yetmez, Yapabilmek gerekir, bilenler kusura bakmasın ChatGPT’yi (Google Gemini’yi vb.) işe aldık şeklinde oldu. Umarım çok kısa sonra yeniden göz geçirmek zorunda kalmam ????Peki bu değişimlere ayak uydurabiliyor muyuz? Çok emin değilim, geçen yılın ocak ayında “Endüstri Devrimi Okullarının Sonu mu? Diye bir yazı paylaşıp sorunlu okul yapımızı anlatmaya çalışmıştım, umarım ilgililerin (yetkili olması iyi olur) dikkatini çekebilmişimdir. Biz farkına varsak da varmasak da bilgisayar dediğimiz bu sihirli araçla olan iletişim çabamızda epeyce yol almış bulunuyoruz.

Geldiğimiz noktada artık aramızdaki iletişim kendi dilimizi kullanılarak yapılabilir duruma geldi? (bu nokta çok önemli bence hala bilenlerin hizmetinde bu araçlar). Artık sorularımızı Google abimize değil bu yapay zeka tabanlı araçların uyarı çubuklarına yazıyor ve Google araştırmalarında olduğu gibi milyonlarca ilişikli, ilişkisiz bağlantı için bulmak zorunda kalmıyoruz. Buraya kadar her şey bizi mutlu edecek gibi görünüyor fakat biraz dikkatli araştırma yapmaya başlayınca hikâyenin hiçte görünmediği gibi olan durumlarla karşılaşmak mümkün olabiliyor. Örneğin bu yapay zeka araçları çok kolaylıkla olmayan kaynaklar oluşturup onlara atıf yapabiliyor. Eğer kullanıcı bu kaynakları gerçek gibi kullanacak olursa ve bunu gene sosyal medya aracılığıyla paylaşacak olursa çok kolaylıkla oluşturulan bu yeni GERÇEĞE (algıya) inananlar bulabiliyor. Gerçekte (gerçek her neyse? Bana göre Schrödinger’in kedisi ????). Aslında bu durum için en uygun tanımlama herhalde “Hakikat Sonrası Dönem” olabilir. Kısaca tanımlamak istersek; ben chatGPT’ye sordum ve başka kaynaklardan da araştırdım ????

  • “Post-truth,” İngilizce bir terim olup, genellikle siyaset, medya ve toplumun diğer alanlarında kullanılan bir kavramdır. Post-truth, objektif gerçeklik ve gerçeklikle ilgili olguların, duygusal ve kişisel inançlardan veya ideolojik görüşlerden daha az etkili olduğu bir durumu tanımlar.
  • Post-truth dönemi olarak adlandırılan bu dönemde, duygusal etkiler, kişisel inançlar ve ideolojik önyargılar, kamuoyunu şekillendirmede ve politik tartışmalarda bilimsel gerçekler veya objektif verilerden daha fazla öneme sahip olabilir. Bu durum, siyasi söylemlerde, medya raporlarında, kampanyalarda ve halkla ilişkilerde sıklıkla görülebilir.
  • Post-truth dönemi, bilginin erişilebilirliğinin artmasıyla birlikte, bilgi kirliliği, yanlış bilgilendirme ve manipülasyonun da artmasıyla ilişkilendirilir. Sosyal medyanın etkisiyle, bilgi ve haberler hızla yayılabilir ve kontrol edilmesi zor olabilir, bu da post-truth ortamının yayılmasına katkıda bulunur.
  • Bu kavram, bilgiye ulaşmanın ve paylaşmanın kolaylaştığı bu çağda, gerçeklikle ilgili anlaşmazlıkların ve çatışmaların artmasıyla öne çıkar. Post-truth dönemi, toplumda güvenin sarsılmasına, siyasi kutuplaşmanın derinleşmesine ve kamuoyunun manipülasyonuna katkıda bulunabilir.

Bu tanımlamalarda ilgimi çeken nokta, bilgiye erişimin kolaylaşmasıyla, bilgi kirliliği, yanlış bilgilendirme ve manipülasyonun artmasına ve sosyal medyanın etkisiyle bu bilgilerin hızla yayılıp kontrol edilemez duruma gelmesidir. Bunun sonucu olarak da “hakikat sonrası” ortamın yayılması kaçınılmaz olacaktır. Sosyal medyada oluşan bu algı sonuçta bireylerin algılarının değişimine ve olmayan öğrenmelere neden olabilecektir. Bu girişten sonra galiba nasıl öğreniyoruz sorusu kritik bir önem kazanıyor. Nedenine gelince Eğitim-Öğretim ortamlarında asıl soru bireyler olarak nasıl öğreniyoruz sorusuna verdiğimiz cevaplarda gizli. Bu “Öğrenme” tanımı da güncel değişimlerden payını alıyor ve zamanın ruhuna uygun değişik Öğrenme Teorileri Eğitim-Öğretim ortamlarında kullanılmaya çalışılıyor. Aşağıdaki şeklide günümüzde Öğrenme alan yazınında yer alan Öğrenme Teorilerini görebilirsiniz.

Şekil biraz kalabalık görünse de burada ismi geçen bütün teoriler aslında temelde üç radikal değişim sonucu karşımıza çıkmışlardır. Behaviorism-Cognitivism-Constructivism. Dördüncü değişimi (Perceptionism) ben ekledim, nedeni ise yukarıda bahsetmeye çalıştığım “Hakikat Sonrası Dönem”.

Perceptionism (Algıcılık): Algıcılık, fenomenoloji geleneğinde gelişmiş bir felsefi ve psikolojik yaklaşımdır. Algıcılık, insanların çevrelerinden aldıkları duyusal bilgileri nasıl algıladıklarını, işlediklerini ve yorumladıklarını inceleyen bir perspektifi ifade eder. Bu yaklaşım, bilincin içsel deneyimlerine odaklanır ve bireyin çevresini nasıl algıladığı ve yorumladığı üzerine odaklanır. Daha çok psikoloji alanında çalışmaların yapıldığı bir alan Algıcılık akımının temelini oluşturan Algı (Perception) Algı, duyu organlarımız aracılığıyla dış dünyadan gelen duyusal bilgilerin işlenmesi ve yorumlanması sürecidir. Algı, çevremizdeki nesneleri, olayları, sesleri, kokuları ve dokunsal duyumları fark etmemizi ve anlamlandırmamızı sağlar. Bu süreç, duyularımızın aldığı bilgileri beyinde işlememizi ve bunlara anlam atamamızı içerir. Algı, insan deneyiminin temel bir parçasıdır ve bireyin çevresini anlaması ve etkileşimde bulunması için kritik öneme sahiptir. Sonuç olarak sosyal medyadan gelen ve hızla yayılan gerçek sonrası bilgi? Bizlerde yeni bir öğrenme şeklinin oluşmasına neden olabilecektir? Eğer bu sav doğru ise yukarıdaki şekilde şematik olarak verilen yeni paradigma “Perceptionism”e merhaba diyebiliriz. Kısaca var olan bilgimizi tazelemek istersek;

Davranışçı Yaklaşım (Behaviorism): bu yaklaşıma göre öğrenme “davranışlarımızda oluşan ve gözlemlenen değişimlerle”  açıklanmaktaydı. Eğer öğrenme ortamı çok iyi tasarlanıp, uygun öğrenme materyalleri kullanılacak olursa bireyden bağımsız olarak öğrenmenin gerçekleşeceği düşünülüyordu. Bireysel farklar ve sosyal çevre ile etkileşim ikinci plandaydı

Bilişselci Yaklaşımda (Cognitivism): öğrenme “Bilgideki değişim olarak tanımlanmaktaydı. İnsanları bilgisayardakine benzer şekilde bilgiyi sakladıkları şekilde kısa süreli, uzun süreli hafızada bilgiyi saklamaları üzerine kurgulanmış bir şekilde öğrenme bilgideki (bilgisayardaki veri saklama) değişim olarak tanımlanıyordu. Bilgi herkes için aynıydı kişisel farklar vardı, sosyal çevre vurgusu vardı. Fakat öğrenilen şey aynıydı.

Oluşturmacı/Yapılandırmacı (Constructivist) Yaklaşımda ise Öğrenme “Anlam verme” olarak tanımlanıyordu ve bu anlam geçmiş bilgiler, sosyal çevrenin etkisiyle tamamen bireysel olarak gerçekleştiriliyordu. Sosyal çevrenin anlam verme işinde oldukça etkili olduğu vurgulanıyordu.

Algıcılık (Perceptionism)  yaklaşımında ise öğrenmeyi “algıdaki değişim” olarak tanımlayabiliriz. Bireyden bağımsız olarak tamamen sosyal çevrede hakikat sonrası ortamın kurgusuyla oluşturulan algı artık bireylerin yeni öğrenmelerinin temelini oluşturacak gibi görünüyor.

Algıcılık ortamında bireylerin öğrenmesini etkileyen unsurları şu başlıklar altında toplayabiliriz.

  1. Aktif Katılım (Active Engagement): Sosyal ağların aktif kullanıcısı olmak.
  2. Anlamın İnşası (Construction of Meaning): Sosyal çevrede oluşturulan hakikat sonrası algıları bireyler, kendi deneyimleri ve zihinsel çerçeveleri ışığında yorumlar, daha derin bir anlayış oluşturmak için mevcut bilişsel yapılarına entegre ederler.
  3. Sosyal Etkileşim (Social Interaction): Algıcılar, öğrenmede sosyal etkileşimin önemini kabul ederler. Akranlar, öğretmenler ve daha geniş topluluklarda etkileşimde bulunmak bilginin birlikte anlamlandırılması için fırsat oluşturur. Sosyal etkileşimler, öğrencileri hakikat sonrası ortamda oluşturulan yapay gerçeklerin öğrenilme deneyimlerini artıracaktır.

Aslında, Eğitim-Öğretim ortamlarımızı çok yakından etkileyecek olan bu yapay zeka destekli ortamlar iyi amaçlar için kullanılabileceği gibi hiç istenmeyen sonuçlara da neden olabilecek potansiyele sahip görünmektedir. Eğitim, öğrencilere eleştirel düşünme becerileri kazandırmayı, bilgiye açık ve doğru bir şekilde ulaşmalarını sağlamayı ve bilgiye dayalı kararlar almalarını teşvik etmeyi amaçlar. Post-truth ise doğru bilgiye ve gerçekliğe dayalı olmayan, duygusal ve ideolojik manipülasyonları içeren bir yaklaşımı temsil etmektedir. Eğitimde, öğrencilere bilimsel yöntemlerle düşünme, kanıtlara dayalı kararlar alma, bilgiyi eleştirel bir şekilde değerlendirme ve yanıltıcı bilgilendirmeleri tanıma gibi becerilerin kazandırılması önemlidir. Post-truth, bu temel becerilerin gelişimine ve bilgiye dayalı bir toplumun oluşturulmasına zarar verebilir. Öğrencilere medya okuryazarlığı, bilgiyi sorgulama, doğru bilgiyi ayırt etme ve manipülasyonu tanıma gibi konularda eğitim vermek önemlidir. Bu sayede, öğrenciler post-truth taktiklerini tanıyabilir ve eleştirel düşünme becerilerini kullanarak doğru bilgiye ulaşabilirler.

Peki, bu ortamları faydalı olarak nasıl kullanabiliriz ya da bu ortamların faydalı kullanım alanları olabilir mi? Evet, asıl cevaplanması gereken soru bu galiba. Öğrenme için yeni bir ortam koşulu oluştuğunu “Hakikat Sonrası” dönem sayesinde görmüş ve deneyimlemiş olduğumuzu aklımızda tutacak olursak. Öğrencilerin artık bundan önceki Endüstri Devrimleri neticesinde şekillenmiş olan okul kavramından başka bir paradigmaya evrildiğini söyleyebiliriz. Artık bildiğimiz okul kavramının yerini “Benim Okulum Bulutta” kavramı almakta, daha önce bildiğimiz sınıfların yerini sosyal medyada oluşturulan ve aynı sokak, semt, şehir, ülke kısıtı bulunmayan sınıflarda her türlü dijital aracın yaygın olarak kullanılabildiği yer, mekan ve zaman bağımsız olarak yaratılan öğrenme ortamları almaktadır. Artık bütün öğrenmeler bu sanal ortamlarda yapay zeka araçlarının yaygın kullanımıyla bilmeye çabalayan değil bilgiye anında erişebilen bireylerin bu bilgileri kullanarak üretici olabilecekleri bir eğitime doğru evrilmektedir. PowerPoint çağına elveda demenin zamanı çoktan geçti, çoktan seçmeli soruların cevaplarını ezberletme geçmiş dönemde kaldı. Artık demir almak zamanı geldi bu limandan ????Bilmek yetmez yapabilmek gerekir…..

Kaynaklar:

Aklımda Kalanlar!: Endüstri devrimi okullarının sonu mu? (myozden.blogspot.com)

Schrödinger’in kedisi – Vikipedi (wikipedia.org)

Benim Okulum Bulutta

Kısa Biyografi: M. Yaşar Özden, 1980'lerin sonlarından itibaren teknolojiyi sınıf ortamlarında kullanmaya yönelik öğretmen yetiştirme programlarını yürütmüş ve hem yönetici hem de eğitimci olarak görev yapmıştır. 1996-1998 yılları arasında yürütülen "Milli Eğitim Geliştirme Projesi"nde PCU üyesi olarak çalıştı. Bu proje kapsamında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi (BÖTE) bölümü kurulmuş ve Dr. Özden bu bölümün kurucu başkanlığını yapmış ve müfredatının hazırlanmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, BÖTE bölümlerinin potansiyel eğitmenlerinin eğitimi için yeni harmanlanmış öğrenme ortamının tasarımına, geliştirilmesine ve uygulanmasına öncülük etmiştir. Dr. Özden, 2005-2007 yılları arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla (KAMU-Üniversite projesi) bir e-öğrenme portalı projesini geliştirilmesinde proje yöneticisi olarak rol almıştır. Dr. Özden'in başlıca ilgi alanları şunlardır; Öğretmen Eğitimi, Uzaktan Eğitim, İnternette Multimedya Uygulamaları, Web Tasarım ve Web Programlama ve Mobil uygulama geliştirme. Dr. Özden, bugüne kadar uluslararası indeksli dergilerde birçok makale yayınlamış ve bu yayınlara bugüne kadar çok sayıda atıf yapılmıştır.

Yorum yapabilirsiniz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir