Güncel Yazılar

Eğitimde Dijitalleşme (Panel Sonrası)

Eğitimde Dijitalleşme

EĞİTİMDE DİJİTALLEŞME PANELİ-EYEDDER-

Panel Genel Değerlendirme (Prof. Dr. Hasan Şimşek, Moderatör)

“Dijitalleşme ve Eğitim: Fırsatlar, Riskler ve Paradigmatik Sınırlar”

Panelin bütününde konuşmacılar, dijital teknolojilerin eğitim alanına sunduğu imkânları, sınırlılıkları ve yaratabileceği yeni eşitsizlikleri çok yönlü biçimde ele almıştır. Ortak görüş, teknolojinin hızla ilerlediği ancak eğitim sisteminin buna ayak uyduramadığı; devrimsel beklentilerin ise tarihsel olarak sık tekrarlandığı hâlde pedagojik bir paradigma değişiminin gerçekleşmediğidir.

Panelin ardından, paneldeki konuşmacıların katkılarını Hasan hoca çok güzel özetlemiş (yukarıda sadece giriş kısmı var) bende bir NotebookLM’e sorayım dedim aşağıdaki videoyu oluşturdu. Paneli izleyemeyenler için paylaştım.

Sınıftaki Teknoloji Paradoksu

NotebookLM, işe başlayınca durmuyor, Politika yapıcılar için de öneriler hazırladı;
Eğitimde Dijitalleşme: Politika Yapıcılar İçin Stratejik Bir Bakış”

Giriş: Teknoloji ve Eğitim Arasındaki Stratejik Uyumsuzluk

Dijital teknolojilerin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi ile eğitim sistemlerinin bu hıza adapte olamaması arasında derin bir gerilim bulunmaktadır. Panelde görüş bildiren uzmanların ortak kanısı, bu uyumsuzluğun eğitim politikaları için hem ciddi riskler hem de önemli fırsatlar barındırdığı yönündedir. Bu politika özeti, söz konusu risk ve fırsatları somut bir çerçeveye oturtarak karar vericilere stratejik bir yol haritası sunmayı amaçlamaktadır.

Sorunun özü, yalnızca teknoloji adaptasyonunda yaşanan bir gecikme değil, köklü bir paradigma sorunudur. Uzmanlardan Kürşat Çağıltay’ın da altını çizdiği gibi, teknolojik “araçlar değişse de sınıf, öğretmen anlatımı ve sınav mantığının aynı kalması,” sanayi toplumu modeline dayalı eğitim anlayışının aşılamadığını göstermektedir. Dolayısıyla, politika yapıcıların öncelikli gündemi, yeni araçları mevcut sisteme eklemlemekten ziyade, sistemin kendisini yeniden düşünmek olmalıdır.

——————————————————————————–

1. Dijitalleşmenin İkili Doğası: Vaat Edilen Fırsatlar ve Değişmeyen Paradigma

Bu bölüm, dijitalleşmenin eğitimde sunduğu büyük potansiyeli ve bu potansiyelin neden tam olarak hayata geçirilemediğini analiz etmektedir. Politika yapıcıların bu ikilemi anlaması, teknoloji yatırımlarını doğru hedeflere yönlendirmek ve gerçek bir dönüşüm sağlamak için kritik öneme sahiptir. Dijitalleşme, doğru bir stratejik çerçeveyle yönetildiğinde, eğitim ekosistemini kökten iyileştirme gücüne sahiptir.

Ali Şimşek’in analizlerinden hareketle, dijital teknolojilerin eğitim sistemine sunduğu temel fırsatlar şunlardır:

  • Kişiselleştirilmiş Öğrenme: Her öğrencinin kendi hızında ve ihtiyacına göre ilerlemesini sağlayan, kişiye özel öğrenme yolları ve materyalleri sunma potansiyeli.
  • Zengin ve Etkileşimli Deneyimler: Sanal ve karma gerçeklik gibi teknolojiler aracılığıyla soyut kavramları somutlaştıran, öğrencileri öğrenme sürecinin aktif bir parçası haline getiren deneyimler yaratma imkânı.
  • Öğretmene Destek: Üretken yapay zekâ gibi araçlar sayesinde öğretmenlerin ders materyali, sunum ve soru hazırlama gibi zaman alıcı görevlerdeki yükünü hafifleterek pedagojik rollerine daha fazla odaklanmalarını sağlama potansiyeli.
  • Veri Temelli Karar Alma: Öğrenme analitikleri aracılığıyla öğrenci gelişimini anlık olarak takip etme, müfredat etkinliğini ölçme ve kanıta dayalı eğitim politikaları geliştirme fırsatı.

Ancak bu parlak vaatlere rağmen, eğitim sistemi M. Yaşar Özden ve Kürşat Çağıltay’ın da belirttiği gibi, sanayi toplumu modelinin sınırları içinde sıkışıp kalmıştır. Geçmişte film, televizyon ve web teknolojileri için yapılan “eğitimde devrim” vaatlerinin, bugün aynı coşkuyla yapay zekâ için tekrarlanması, teknolojik determinizme kapılma riskini ortaya koymaktadır. Asıl mesele, teknolojinin varlığı değil, onun hangi pedagojik vizyonla kullanıldığıdır.

Sunulan bu teknolojik fırsatların hayata geçirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri ise dijitalleşmenin bizzat körüklediği ve derinleştirdiği sosyo-ekonomik eşitsizliklerdir.

——————————————————————————–

2. Derinleşen Uçurumlar: Dijitalleşmenin Sosyo-Ekonomik Eşitsizlik Üzerindeki Etkisi

Dijitalleşme, sadece bir teknoloji entegrasyonu meselesi değil, aynı zamanda mevcut sosyo-ekonomik eşitsizlikleri pekiştirme veya derinleştirme potansiyeli taşıyan kritik bir politika alanıdır. Bu nedenle, teknolojiye erişimden daha fazlasını hedefleyen adalet odaklı bir politika vizyonu geliştirmek zorunludur.

M. Yaşar Özden’in araştırmacı Perinsky’den aktardığı gibi, “dijital uçurum” artık sadece teknolojiye erişimle sınırlı değildir. Bu uçurum üç temel boyutta derinleşmektedir:

  1. Erişim: Cihaz ve internet bağlantısına sahip olup olmama.
  2. Kullanım: Teknolojiyi hangi yetkinlik ve amaçla kullanıldığı (eğlence vs. öğrenme).
  3. Üretim: Teknolojiyi sadece tüketen değil, aynı zamanda onunla yeni değerler (yazılım, içerik vb.) üretebilme becerisi.

Özden’in uyarısı nettir: Gelecekteki asıl eşitsizlik, “teknolojiyi kullananlar” ile “teknolojiyi üretenler” arasında olacaktır. Bu durum, Özden’in de uyardığı gibi, teknoloji üretmeyen ülkelerin gelecekte “dijital köle” konumuna düşme riskini beraberinde getirmektedir. Bu durum, ulusal kalkınma stratejileri için de doğrudan bir sonuç doğurmaktadır. Ali Şimşek’in sunduğu kanıt bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır: İnsani Gelişme Endeksi ile Dijital Erişim Endeksi arasında 0.92 gibi son derece güçlü bir korelasyon bulunmaktadır. Bu bulgu, zengin ülkelerin dijital alanda daha hızlı ilerleyerek aradaki makası açtığını ve yoksul ülkelerin küresel rekabette daha da geride kalma riskiyle karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

Her ne kadar Kürşat Çağıltay’ın belirttiği gibi yapay zekâ araçları, özel ders alamayan dezavantajlı öğrenciler için bir fırsat penceresi aralasa da, bu faydanın kalıcı olması mümkün değildir. Yapısal eşitsizlikler çözülmedikçe, teknoloji en nihayetinde mevcut avantajları pekiştiren bir araç olarak işlev görecektir.

Bu makro düzeydeki eşitsizlik sorunu, mikro düzeyde, yani sınıf içinde, akademik bütünlüğün sarsılmasına ve bir ölçme-değerlendirme krizine zemin hazırlamaktadır.

——————————————————————————–

3. Ölçme-Değerlendirmede Paradigma Çöküşü ve Akademik Bütünlük Krizi

Üretken yapay zekâ teknolojilerinin yaygınlaşması, eğitimdeki mevcut ölçme-değerlendirme sistemlerini işlevsiz hale getirerek bir paradigma çöküşüne yol açmıştır. Bu durum, politika yapıcılar için sadece teknik bir sorun değil, öğrenmenin ne anlama geldiğini yeniden tanımlamayı gerektiren acil bir eylem alanıdır.

Sorunun ciddiyeti, uzmanların ifadelerinde açıkça görülmektedir. Kürşat Çağıltay’ın tespitiyle, “Eski değerlendirme sistemimiz, yeni teknolojiyi görünce çöktü.” Yapay zekâ tarafından üretilen metinleri tespit etmeyi vaat eden araçların güvenilmezliği (ABD Anayasası’nı dahi yapay zekâ ürünü olarak etiketlemesi gibi örneklerle) bu çöküşü teyit etmektedir. M. Yaşar Özden’in vurguladığı gibi, “Yapay zekâ her soruya cevap veriyor ama öğrenci o cevabı açıklayamıyorsa öğrenme yoktur.” Bu söz, mevcut ezbere dayalı sınav sistemlerinin artık gerçek öğrenmeyi ölçme yeteneğini tamamen kaybettiğini göstermektedir.

Paneldeki uzmanların üzerinde birleştiği çözüm önerileri, ölçme-değerlendirme sisteminde köklü bir yeniden yapılanmayı işaret etmektedir:

  1. Performansa Dayalı Değerlendirme: Öğrenciden sadece bilgiyi hatırlamasını değil, o bilgiyi kullanarak bir proje, bir sunum veya bir ürün ortaya koymasını talep eden, “yapma ve gösterme” becerisini ölçen görevlere geçilmesi.
  2. Süreç Odaklı Değerlendirme: Sadece nihai ürüne veya doğru cevaba odaklanmak yerine, öğrencinin o sonuca ulaşırken izlediği düşünsel adımları, problem çözme stratejilerini ve araştırma sürecini de değerlendirme kapsamına almak.
  3. Açıklama ve Uygulama Becerisi: Öğrenciden, yapay zekâdan veya başka bir kaynaktan elde ettiği cevabı kendi kelimeleriyle gerekçelendirmesini, açıklamasını ve öğrendiği bilgiyi farklı ve yeni durumlara uygulamasını talep eden değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi.

Ölçme sistemindeki bu kriz, sadece öğrencilerin değerlendirilmesini değil, aynı zamanda akademik kültürü ve entelektüel üretimi de tehdit eden daha geniş kapsamlı ve uzun vadeli risklerin bir habercisidir.

——————————————————————————–

4. Ufuktaki Yeni Tehditler: Bilişsel Zayıflama ve Kültürel Emperyalizm

Dijitalleşmenin getirdiği kolaylıklar ve verimlilik artışının ötesinde, politika yapıcıların proaktif bir yaklaşımla ele alması gereken uzun vadeli ve stratejik tehditler bulunmaktadır. Genellikle göz ardı edilen bu bilişsel ve kültürel riskler, geleceğin insan kaynağı profili ve ulusal kültürün sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır.

Paneldeki uzmanların görüşleri, bu tehditleri iki ana başlık altında toplamayı mümkün kılmaktadır:

  • Entelektüel ve Bilişsel Riskler Ali Şimşek, akademisyenlerin dahi sunumlarını ve metinlerini doğrudan yapay zekâya yazdırmaya başlamasıyla ortaya çıkan “entellektüel tembelleşme” tehlikesine dikkat çekmektedir. Şimşek’in “Toplumun beyniyiz diyorsak, elimizi ilk bırakan biz olmamalıyız” sözü, bu tehlikenin sadece bireysel bir beceri kaybı değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk sorunu olduğunu vurgulamaktadır. M. Yaşar Özden ise bu riski daha geniş bir perspektifle ele alarak, 1990’lardan sonra toplumların ortalama IQ artış hızının durmasını dijital kolaylıklara bağlamakta ve “kullanılmayan bilişsel kapasitenin körelmesi” tehlikesine işaret etmektedir. Teknolojinin, düşünme eylemini insan adına üstlenmesi, uzun vadede problem çözme ve analitik akıl yürütme becerilerinde kitlesel bir zayıflamaya yol açabilir.
  • Kültürel Riskler M. Yaşar Özden’in altını çizdiği bir diğer stratejik tehdit ise “kültürel sömürgeleştirme” riskidir. Mevcut yapay zekâ modelleri, ağırlıklı olarak Batı kaynaklı veri setleri ve kültürel normlarla eğitilmektedir. Bu durum, eğitimde kontrolsüz bir şekilde kullanılan yapay zekâ araçlarının, yerel kültürel değerleri, tarihsel perspektifleri ve düşünce biçimlerini zayıflatarak küresel bir tektipleşmeye hizmet etmesi tehlikesini beraberinde getirir.

Bu derin ve yapısal riskler, teknolojiye odaklanan dar bir bakış açısıyla aşılamaz. Bunun yerine, insanı, pedagojiyi ve kültürel direnci merkeze alan bütüncül bir politika vizyonu gereklidir.

——————————————————————————–

5. Sonuç: Politika Yapıcılar İçin Stratejik Çıkarımlar

Eğitimde dijitalleşme üzerine yapılan bu analiz, teknolojinin güçlü bir araç olduğu ancak tek başına bir devrim yaratamayacağı gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Asıl dönüşüm, teknolojiye yapılan yatırımlardan ziyade, eğitim sisteminin temelindeki sanayi çağı paradigmasını sorgulayan yapısal ve pedagojik reformlarla mümkündür. Teknoloji, bu reformlar için bir katalizör olabilir; ancak asla reformun kendisi olamaz.

Bu çerçevede, paneldeki uzman görüşlerinden süzülen ve politika yapıcıların önceliklendirmesi gereken stratejik eylem alanları şunlardır:

Akademik ve Kültürel Direncin Desteklenmesi: Entelektüel tembellik ve kültürel tektipleşme risklerine karşı proaktif bir duruş sergilenmelidir. Hem öğretmenleri hem de öğrencileri teknolojinin etik ve bilinçli kullanımı konusunda eğiten programlar oluşturulmalı, yerel ve ulusal kültürel değerleri koruyan dijital içerik üretimi teşvik edilmelidir.

Paradigma Değişimini Önceliklendirmek: Milyarlarca liralık teknoloji yatırımlarından önce, öğretmenin rolünü bir bilgi aktarıcıdan bir öğrenme tasarımcısına dönüştüren, ezbere dayalı müfredat yerine yetkinlik bazlı eğitimi merkeze alan pedagojik reformlara odaklanılmalıdır.

Eşitsizlikle Aktif Mücadele: Dijital uçurumun sadece “erişim” boyutunu değil, kritik öneme sahip “üretim” boyutunu da hedef alan politikalar tasarlanmalıdır. Bu, salt cihaz dağıtımının ötesinde, tüm öğrencilere dijital okuryazarlık, eleştirel düşünme ve teknoloji üretme becerilerini kazandırmayı zorunlu kılar.

Ölçme-Değerlendirme Sisteminin Yeniden İnşası: Yapay zekâ karşısında çöken geleneksel sınav sistemleri terk edilmelidir. Bunun yerine, öğrencinin eleştirel düşünme, problem çözme, iş birliği yapma ve öğrendiklerini açıklama becerilerini ölçen süreç ve performans odaklı, güvenilir yeni değerlendirme modelleri acilen geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

İyi Okumalar.

Short Bio: M. Yasar Ozden has conducted and served as both administrator and educator in the teacher training programs for using technology in the classroom settings since the late 1980s. After the first Internet connection in Turkey was established at the Middle East Technical University in 1993, he carried out the project of making Radio METU one of the top 100 radios broadcasting in the world. In 1998, he made TV broadcasts over the Internet. In addition, he took part in the development and implementation of the first Internet-based education (IDE_AS) program in Turkey in 1998. He has worked as a PCU member in the “National Education Development Project” which was conducted between 1996-1998. In the scope of this project Computer Education and Instructional Technology (CEIT) department established at Middle East Technical University, and Dr. Ozden was the founder chairman of this department. He has also contributed to the curriculum preparation and led the design, development and implementation of new blended learning environment for training of the potential instructors of the CEIT departments. In addition to that, Dr. Özden has managed an e-learning portal project with the contribution of National Police Department between the years 2005-2007. Dr. Özden’s major interests as follows; Generative AI (GPT) applications in Education, Teacher Education, Distance Education, Multimedia Applications on the Internet, Web Design and Web Programming. Currently, he is giving courses and conducting research on those topics . Until now, he has published several articles internationally indexed journals and those publications has made a large number of citations so far. Briefly, Dr. Özden combines his background in biology specializes in capacity development in adapting curricula to the online space. He is a specialist in pedagogy, Dr. Ozden is also known across Europe and the world as a leader in science education and impact upon learning communities.